16 Aralık 2008 Salı

jacaranda ve surrealizm

dogada hangi renkleri gordugunuzu hic dusundunuz mu? siyah bir cicekle karsilastiginiz oldu mu hic? peki mor ile ne kadar tanisiksiniz?

biraz zorlayinca adini bilemedigim mor kir cicekleri gordugumu hatirlayabiliyorum ama sanirim mor cicekleri olan bir agaci ilk defa gordum hayatimda.
Evet, jacaranda agacindan bahsediyorum.
Asil vatani guney amerika olan ama avustralya ve guney afrika`da da bolca bulunan jacarandalar her ilkbaharda yani eylul, ekim ve kasim aylari boyunca tum sehri mor renge boyarlar.

sanki gorulen manzara gercek ustuymus gibi geliyor, sanki deli zirvasi bir ressam bir gecede tum sehri boyamis gibi hissediyorsunuz,,,

ve asagida insan eliyle yapilmis en buyuk ormana sahip olan joburgun o “yurunmeyen” guzelim sokaklarinda cekmis oldugum fotograflarina baktiginizda, belki ne demek istedigimi daha iyi anlayacaksiniz...

30 Kasım 2008 Pazar

absolut bentleigh partisi
http://www.ropert.net/bentleighYazı tipi boyutu

31 Ekim 2008 Cuma

1 Temmuz 2008 Salı

30 Haziran 2008 Pazartesi

blide river canyon

vahsi olan biz miyiz acaba??

doga inanilmaz bir uyum icinde, inanilmaz bir dinginlik, inanilmaz bir huzur...oyle ki bazen bu uyum ve sakinlik huzursuz edebiliyor insani...cunku biz coktan bu oyunun disina cikip kendi karmasamizi yarattik, coktan unuttuk bu uyumu..beton yiginlarinin arasinda, motor sesleri esliginde ic huzurunu arayan zavalli uyumsuzlara donustuk..
iste size bir 'yabanci' gozuyle muhtesem dogadan goruntuler!

21 Mayıs 2008 Çarşamba

celiski

Bu Afrika topraklari, insanoglunun kesfine, atalarina, milyonlarca yil onceki gecmisine giden,insanoglunu ayni ozde birlestiren,ayak basildiginda sanki "evine,dogaya hosgeldin" diyerek kucaklayan bu Afrika topraklari...

Yine bu Afrika topraklari, hepimizin aslinda nasil ayni ozden geldigini unuturcasina, insanoglunun parcalandigi, irksal ayrimlarin belirginlestigi ve bu yuzden cok acilar cekmis ve cekmeye devam eden bu Afrika topraklari...

Bu buyuk bir celiski degil mi sizce de...??

15 Mayıs 2008 Perşembe

14 Mayıs 2008 Çarşamba

house on fire

house on fire

manzini sehrine yakin kirsal bir alanda yer alan bu bar, uluslararasi sanatcilara ev sahipligi yapan ve buyuk konserler duzenleyen bir keyifli bir mekan...

ayni zamanda swazilandli kadinlar yaptiklari el islerini ve sazliklardan yaptiklari hali ve sepetleri burada satarak gelir elde ediyorlar..

swazi sokaklari

SWAZI KOYU

BAZBUS guzergahi




bir ulkeden baska bir ic ulkeye...


uzun bir sure yazmaya vakit bulamadim, anlatacak cok sey var:)

Guney Afrika Cunhuriyetinin icinde iki ayri ulke yer almakta.Yuz olcumleri oldukca kucuk olan bu ulkelerden biri Swaziland, digeri ise Lesotho.

gecen mart ayinin sonlarina dogru 4 gunluk tatilimde Swaziland`i ziyaret ettim.
Guney afrika icinde gezginlere hizmet veren ve normal otobus firmalaraina nazaran daha pahali ve daha eglenceli BAZBUS ile gittim..

bulundugunuz sehirdeki bazbus duragi olan backpackers ya da hostellere gidip biletinizi temin edebiliyor ve otobuse binebiliyorsunuz.Otobuste malum sizin gibi genellikle baska ulkelerden gelmis olan gezginler oluyor,yol boyunca muhabbet edip yeni insanlarla tanisiyorsunuz..

otobus soforunun verdigi listeye gitmek istediginiz sehirdeki backpackersin adini yaziyorsunuz ve sizi kalacaginiz yere teslim ediyor, herhangi bir endise yasamadan ve taksiye ihtiyac duymadan gideceginiz yere ulasabiliyorsunuz..zaten afrika yollari otostop icin pek guvenli olmadigindan ve yolda taksi bulmak zor oldugundan-telefonla arayip, cagirmaniz gerekli ve yaklasik bir 30 dakika suruyor gelmesi- bazbus oldukca guvenli..

Swaziland`in manzini sehrine yakin bir yerde olan Swaziland backpackers`da kaldim 3 gece ve kaldigim yerin organize ettigi aktivitelere katildim..

ilk gun Usuthu nehrinde rafting yapmaya gittik..Inanilmaz bir yagmur yagiyordu ve nehir tamamen toprak rengine donmustu.Aracin gidebildigi son noktadan sonra, terliklerimizi ve esyalarimizi arac icinde birakip, bir muddet ciplak ayaklarla yagmur altinda patika yollardan yuruyup, nehire ulastik..

o sirada mayomuzu ve ustune sort ve tisortlerimizi giymistik..Rafting icin verilen kisa egitimi yagmur altinda donarak dinledik..iki kisilik ekipler seklinde botlarimiza bindik ve 16km lik turumuza basladik...

yagmur yagdigindan nehir suyu tasiyordu, ve rapid diye adlandirilan yuksek kottan dusuk kota dogru kopuklu akislar oldukca hizliydi..

fakat nehir suyu bizi oldukca mutlu etti, cunku havanin aksine cok ilikti, belki de nehire karisan toprak suyu isitmisti..

rapidlerde devrilen botlar oldu sik sik..ama sansliydik ya da iyi bir ekiptik bilemiyorum botumuz devrilmedi hic..ama fransiz partnerim marianne bir kac kez bottann dustu...o sirada ekiplerin yonlendirilmesini ve guvenligini saglayan iki kisi hemen dustugunuz anda yaniniza gelip sizi sudan cikartiyor...

daha once koprulu kanyonda yaptigim raftingten daha keyifli, heyecanli ve riskliydi..
malesef isvecli bir arkadasimiz dustugu an kayalara carpip bacagini kirdi..

ve asil urkunc olan sey -ben de rafting bittikten sonra ogrendim- nehirde timsahlarin yasadigini ogrenmek oldu...Ve timsahlarin nehrin akintili bolgelerine gelmedigi bilgisini de hemen sonra ogrenmemize ragmen, bir sure donup kaldik oylece...

afrikanin timsahli nehrinde, yagmur altinda donarak yaptigim rafting belki de su ana kadar hayatimda yaptigim en cilgin
seydi..tekrar yaparmiyim,bilemiyorum....!

ikinci gun, swaziland kultur turuna ciktik..Oldukca kucuk bir ulke oldugundan sehirler arasi kolayca ulasim saglayabiliyorsunuz..Yerel pazarlarini dolasip, kulturel geziler icin korunmus swazi koyunu ziyaret ettik, yerel mimarinin korundugu, dans gosterilerinin yapildigi bu koylerde hala yasayan insanlar bulunmakta..

ucuncu gun yine swaziland icini turlayarak bazbus otobusu ile tekrar Johannesburg`a dondum...

25 Nisan 2008 Cuma

SWAZILAND YEREL DANSI

geziyorum,OYLEYSE VARIM!


Yollara dusmek, hayati anlama cabasinin kacinilmaz sonucu aslinda…
Insanoglunun muhtesem zenginliklerini kesfetmek, farkliliklari gormek ve anlamaya calismak, bunlarin hepsi insanin kendi ic yolculugunun kilit taslari…

Yeni bir kultur, yeni bir dans, yeni bir muzik, yeni bir yemek, yeni bir dil…; insani zengin kilacak daha baska ne olabilir ki bu dunyada!!

6 Mart 2008 Perşembe

4 Mart 2008 Salı

S O W E T O
Gectigimiz haftasonu uzun zamandir planladigim Soweto bisiklet turunu arakadasim James ve onun manevi oglu ile birlikte nihayet gerceklestirebildim…Soweto`nun icinde yer alan Lebo`s Backpackers adinda sirin mi sirin bir hostele vardik once..hosteli isleten Lebo seyahatte oldugundan bisiklet turunu kardesi Philiphe duzenliyordu…

Yirmili genc yasina ragmen Philiphe mahallenin politik ve sosyal yapisini ve gecmisini cok iyi bir sekilde aktardi…yer yer onemli noktalarda durup, uzun uzun sohbet ettik…Asagida gezi boyunca edindigim bilgileri ve gozlemlerimi aktarmaya calisacagim…

Soweto bir nevi Johannesburg`un gecekondu mahellesi…icinde Nelson Mandela, Desmond Tutu gibi nobel baris odullu iki buyuk ismin ve cesitli unlu jazz sarkicilarinin da oldugu yaklasik 5 milyona yakin siyah nufusun yasadigi, tek katli evlerden olusan kocaman bir yerlesim bolgesi…gecekondu demek aslinda yanlis bir tarifleme olur, cunku bu tek katli konutlar apartheid doneminde siyah nufusu bir arada ve kontrol altinda tutabilmek icin beyaz yonetim tarafindan insaa edilmisler..

Yaklasik 10 hektarlik bir yerlesim bolgesi olan Soweto, icinden gecen otoyollar ile cesitli zonlara bolunmus…neredeyse her zonda farkli bir konut modeli ve hayat standartlari ile karsilasiyoruz..ornegin ilk olarak maden iscilerinin kalmasi icin tek gozlu hostel dedikleri kucuk barakalar insa edilmis…bu hosteller sadece erkeklere hizmet vermekteyken, kadin ve cocuklar icin de bir iki hostel bulunmaktaymis..daha sonra siyah nufusun zorla buraya suruklenmesi ile konut uretimine baslanmis ve ilk insaa edilen konutlar; mustakil bahceli,tek odali, tuvaleti disarda olan ve sihhi tesisatin sadece bahcedeki tuvaletlere kadar uzandigi konutlarken , ilerleyen apartheid sureci icerisinde, siyahlarin bu kadar lukse sahip olmasinin manasiz olduguna karar veren beyaz yonetim, daha sonraki surecte farkli zonlarda bitisik sira dizili, bahceleri ortak, nispeten daha kucuk yine tuvaleti disarda olan konutlar insa etmisler..

Soweto`da mahelle ici yollarin genisliginde tank olculeri referans alinmis…

Ve apartheid doneminde elektrik hattina sahip olmayan bu mahalle, geceleri beyaz yonetimin insa ettirdigi devasa buyuklukte cok guclu sokak lambalari tarafindan aydinlatilmaktaymis…bu sokak lambalarinin baska bir ozelligi var..bu lambalar yandikatan sonra, butun siyahlar icin sokak yasagi baslamaktaymis...ve bu lambalar yandiktan sonra evlerine gidememis siyahlar, mahalle icinde gezen beyaz polisler tarafindan yakalandiklarinda tutuklanip, cesitli iskencelere maruz kaliyorlarmis…

Mahalle halkinin buna karsi gelistirdigi bir islik yontemi varmis…ornegin sokakta olan bir siyah, polis otosunun isigini uzak bir mesafeden farkettiginde islik calmaya baslarmis, ve sokagin ilerleyen kisminda bu isligi duyan sokagin daha otesindekilere duyurmak icin yeniden islik calarmis, boylece isliklar zincirleme olarak devredilerek tum sokak haberdar edilirmis…daha sonra evlerin tellerinden atlayarak arkalara dogru kacmaya baslarlarmis…bir evin telinden atlayip kacan birini goren beyaz polisler o eve baskin duzenleyip, o sendin diyerek, uykuda dahi olsa bile o evden birini alip tutuklarlarmis…aslinda onun kim oldugunun onemi yokmus, sadece kacan siyahin yerini tutacak baska bir siyah hedeflenirmis…daha sonra bu yanlis anlasilmalari gidermek ve cocuklarini guven icinde tutmak isteyen ebevyenler Mandela esliginde bir sivil orgutlenme olusturmuslar…
Bisiklet turumuzun ilk molasini baraka hostellerin oldugu bolgede verdik.. burda ‘shebeen’ adini verdikleri kucuk karanlik baraka barin icinde bir sure dinlendikten sonra, yerel biralarini denedik....barin icerisinde zaten cok yoksul ve yasli mahalle halkindan ituranlar vardi…barin bir gelenegi olarak, bira kucuk bir kovaya doldurulup getirildi ve barin ortasinda birakildi…ve ziyaretciler olarak biz birer yudum icerek kovayi elden ele dolasmasi icin bir sira yanimizdakine verdik..boylece bir cember seklinde herkes ayni kovadan birayi icmis oldu…bize garip gelsede bu aslinda hergun yaptiklari, siradan bir rutindi onlar icin…


Soweto, beyaz afrikalilar tarafindan hala tehlikelibir bolge olarak bilinmekte ve bahsini actiginizda aman gitme basina bir haller gelir, soyulursun ya da tacize ugrarsin gibisinden
soylemlerle aslinda yanlis tanitilmakta..

Sokaklarinda yuruyebileceginiz, mahalle halkiyla sohbet edebileceginiz, sokaklarda dolasan dunyalar guzeli cocuklari sevebileceginiz, fotograf cekebileceginiz ve afrikanin aci tarihini duyumsayabileceginiz bir yer burasi…ve Johannesburg`un sehir merkezinden kesinlikle daha guvenli ve daha keyifli oldugunu soyleyebilirim..

Aksam ise Soweto`yu mavi neon isiklariyla aydinlatan ‘ozone’ isimli unlu diskosuna gittik...nispeten gelir durumu dusuk olan mahallenin gencleri ise bir o kadar iyi giyimli ve bakimliydilar…ilerleyen saatlerde disko oldukca kalabaliklasti...ve bir kez daha afrikanin tadini duyumsadim…bu kez ritimlerle, danslarla, seslerle….

Afrikali yerlilerin ritimlerle bezenmis kendilerine has bir beden dilleri var…konusurken, yururken, calisirken sanki dans ediyorlarmis gibi...ee gundelik hayatlari boyle olunca muzik esliginde danslarininin nasil etkileyici oldugunu tahmin edebiliyorsunuzdur…
ozellikle kadinlarin ne kadar dogal ve cesur dans ettiklerini gormeniz lazim..
Burda dans etmek icin dans etmek yok…burda bedenlerin muzige kendiliginden esligi var…ozellikle dans ederken cikardiklari sesler ayri bir etkileyici…ve bu danslarin aslinda hala kabile danslarinin figurlerini tasimakta oldugunu gozlemleyebilirsiniz…

Nelson Mandela`nin muze olan evini de ziyaret ederek 2 gunluk Soweto gezimizi bitirmis olduk…
Nelson Mandela hakkinda daha sonra daha kapsamli yazmayi planliyorum…Simdilik kisaca deginecek olursam; inanilmaz guclu bir kisilik oldugunu soyleyebilirim…
Hapiste gecen 27 yil, bu sure icinde tum acilara ragmen mucadelesini hosgoru uzerinden orebilen ve cok aci ceken siyah halki, her seye ragmen baris icinde beyaz halkla bulusturabilen karizmatik bir insan Nelson Mandela….onun gokkusagi ulkesi ideolojisi olmasaydi, guney afrikanin kanli tarihinin hala devam ediyor olabileceginden bahsediliyor….bence de kuskusuz oyle olurdu….fakat bu sefer silahin yonu degismis olurdu…


25 Şubat 2008 Pazartesi

efendim bu aralar bir dizi talihsizlik yasadim....
hangisinden baslayacagimi bilemiyorum, ama hepsi de arabalarla ilgili....
bundan yaklasik 2 ya da 3 hafta once bir arkadasimla sinemaya gitmistik, o zaman arabayi park etmek icin geri geri giderken park etmis durumda olan bir jaguara carpmistim..cok ince bir cizik olmustu, neyse efendim arabanin sahibi de o anda sans eseri cikip gelmisti, neyse bilgilerimi falan verdim..sigortasi ile gorusup beni arayacakti..ve bugun aldigim habere gore sigortasinin cikardigi fatura 1200 euroymus.....
o arabami biraz sorunlu diye teslim ettim....yeni bir araba kiraladim acentadan...

efendim yine bir aksam ustu..arkadaslarimla bulusmak icin arabama atladim, dustum yollara....
zaten zar zor yollari haritadan takip ederken, yolun ortasinda bir anda durmasin mi...denerim olmaz, bi daha denerim yine olmaz...hayde...issiz bir yerdeyim..devasa bir is merkezinin arkasinda kalmis bir yoldayim...yoldan tek tuk araba geciyor....civarda hic ev yok, bir taraf park, hava karardi kararacak.....

ben de is merkezine gidip yardim isteyeyim derken, arabanin anahtarini icerde unuttum, kapilar kilitli kaldi...efendim ben ole issiz afrika yollarinda bi basima disarda kaldim...(annecim babacim siz sakin endiselenmeyin, ben iyiyim)..neyse efendim zaten o is merkezine giris falan da kapaliymis...hemen arkadaslarimi aradim, sagolsunlar bi 10 dakika icinde geldiler hemen...biri belcikada araplar araba soyarken yolu yordami ogrenmis, bi sekilde kilitli kapiyi acmayi basardi...
ama tekrar tekrar denedik, calistiramadik...arabayi ite kalka yolun kenarina cekmeyi basardik...arabayi kiraladigim acenta da telefonlarima cevap vermedi bir turlu...neyse arabayi orda biraktigima dair mesaj attim acentanin sahibine...
beni bi yarim saat sonra arayip, hemen adresi istedi, cunku o bolge de her gun bir araba caliniyormus...neyse efendim geldi etti acenta sahibi arabayi calistirdi bi sekilde..neymis efendim guvenlik butonunda problem varmis...neyse heyecan dolu o geceden sonra o arabami da eledeim, goturup geri verdim...burda komsum olan baska bir belcikali arkadasimla beraber onun arabasini ortak kiralamaya basladik....

efendim o yeni arabayi arkadasimla kiralayali uc gun olmustu, yani gunlerden gecen carsambaydi...her sey yolunda gorunuyordu...isten ciktim, arabayi ortak kiraladigim arkadasimi evine biraktim ve ben fransizca kursuna gitmek uzere yola koyuldum...kursa bir dakikalik bir mesafem kalmisti ki.....baooammmm!!!!!!

efendim yesil isiklarin vermis oldugu yuksek musadeyle saga donmek uzere olan bana, karsi yonden gelen ve kirmizi isikta durmasi gerektigi halde durmayan_hani daha once bahsetmis oldugum canavar dolmuslar vardi yaa_iste onlerdan biri fena halde carpti...carpisan otodaymisim gibi hissettim o an...o hizla arabami surukledi, ben arabayla kaldirima carptim, dolmus yan devrildi...benim arabamin sol tarafi tamamen paramparca oldu...sofor koltugu burda sag tarafta oldugundan ben pacayi ucuz kurtardim...arabanin hemen hemen tum camlari kirildi..biraz morluk ve cam kesigi ile ucuz kurtuldum..efendim o anda ben kazanin sokuyla kendimi disari attim,bu arada emniyet kemerimin takili olmasi ayri bir onemli nokta..yoksa o darbeyle coktan ucmustum camdan...

neyse efendim etraftaki araclardan yadimsever insanlar toplandilar basima, ben biraz soktaydim hafif sanirim...neyse taksi soforune de bir sey olmamisti, o da disari cikmisti arabasindan, o an ona ofkelenemedim bile...iyimisin diye sordugumu hatirliyorum sadece...genc bir cocuktu...

yardima kosanlardan biri doktordu.. beni 'honey' li sozlerle sakinlestirip, bir saglik kontrolunden gecirdi..neyse efendim bi muddet sonra ambulans geldi, polis geldi, ev arkadsim geldi... raporlar tutuldu, arabalar hurdaciya goturuldu, bir seyler oldu bittii.....beni hastaneye goturduler sonra...doktor ufak bir muayeneden sonra turp gibi olduguma karar verip, biseyin yok senin dedi...arabanin basina gelenleri coktan unutmustum bile, herhangi bir saglik probemi yasamadigim icin sansliydim...o gun cok rahat yattim...fakat daha sonraki gunlerde darbeden etkilenmis olan butun kaslarim agrimaya balsadi...neyse simdi herhangi bir problemim kalmadi..(annecim babacim ben acaip iyiyim, sakin endiselenmeyin)

bu arada annem babam bu yaziyi okuyarak kazadan yeni haberdar olacaklar....telefonda soylemek istemedim, yazmak daha bir kolay geldi...

neyse efendim o arabayi acentaya teslim etmeme gerek kalmadi zaten....ve gecen hafta persembe gunu yilmadan, usanmadan dorduncu arabami kiraladim.....

bu biraz daha saglam gorunuyordu....ben de biraz daha umutluydum kazasiz belasiz gunler gecirecegim diye....

neyse efendim ben boyle dusunurken gecen pazar gunu bir arkadasimla bulustum, bilmedigim bir muhitte, bir alisveris merkezinde....harita sagolsun gidiste rahatca buldum yolumu....
fakat donerken, otoparkin farkli bir cikisindan cikmak zorunda kalinca tamamen yolumu kaybettim.....bu bolgede de yollar hep cevre yolu gibi, git git nerde oldugunu anlayamiyorsun...neyse ben biraz akillica davranip yol ustundeki KFC restoraninin parkinda durup, yol sordum restoran calisanlarina...neyse uc bes kisiden bibirinden tamamen farkli yol rarifleri alinca, yine kendi haritamla bulmak icin yollara dusecektim ki...arabam calismadi bir turlu.... denerim olmaz, bir daha denerim olmaz...neyse efendim bu sefer ilk tecrubelerden sonra arizalara bakan servisi aradim, sagolsunlar hic bekletmeden (!!!) 2 saat sonra geldiler...o arada bir arkadasim coktan kosup gelmisti yardima zaten...

bu sefer ne cikacak diye bekledim, bi yarim saatlik arac muayenesinden sonra arabanin akusunun bitmis oldugunu soylediler....neyse efendim, yeniden sarj etmeyi deneyecegiz, ama aku cok eski oldugundan pek umutlu degiliz dediler, denediler ettiler, calistirdilar.....

efendim o sirada ozel bir taksi cagirdik, ben ozel taksiyi takip ederek tin tin evime kadar surum arabayi...eve varmis oldugum icin yasadigim mutlulugu tarifleyemeyecegim simdi...

neyse bugunlerde ise gecen trafik kazalarinin ardindan polis raporlarinin, taniklarin, sigorta firmalarinin pesinden kosturmakla ugrasiyorum....yasadigim ikinci buyuk kazanin sorumulusu olan dolmus soforu sigortali olmadigi icin, onun faturasi da bana cikacak gini gorunuyor.......

anliyacaginiz yorgunum bu aralar burda.....biraz kalmakla gitmek arasinda dusuncelerdeyim..biraz daha sans taniyacagim buraya....isler yoluna girmezse arkama bakmadan atlayip gelmeyi dusunuyorum...

11 Şubat 2008 Pazartesi

yuksel uzel ziyareti

turk sanat muziginin eski seslerinden yuksel uzel`in johannesburg`ta yasadigini ogrendikten sonra, tanismak icin kendisiyle telefonla gorusmustum...

ve gectigimiz pazar gunu de beni evine davet etti..

kedileriyle, kopekleriyle, kaplumbagalariyla, papagani ve tavuskuslariyla birlikte dogal ve huzurlu bir dunya kurmus kendisine... hayvanlari onun en yakin arkadaslari olmus neredeyse; kimi zaman rengarenk tavuskuslarina yan gozle bakan kedilerini ayipliyor, kimi zaman havuza her girisinde islik calan papagini ile sohbet ediyor....

ogrencisinden isadamina, sanatcisindan gazeticisine, valisinden bakanina yolu johannesburg`a dusen herkes mutlaka bir kez ziyaret ediyormus yuksel uzel`i... tabii bu ziyaretcilerin bir kismi zor durumda kalip siginanlardan olusuyormus ve anladigim kadariyla yorgun dusmus artik misafir agirlamaktan....


iste bu yuzden neredeyse her kosesi dekore edilmis kocaman evinin birkac odasini yatili konaklamalar icin pansiyona cevirmis...

yaklasik bir 8 yil once gecirdigi agir beyin ameliyatlarindan sonra sessiz sakin bir hayat surme karari almis ve johannesburg`a yerlesmis ve simdilik de burdan kolay kolay ayrilmayi dusunmuyor...

muzik ile iliskisini uzun yillardir kesmis olan yuksel uzel, onumuzdeki haziran ayina dogru turkiye`de bir dizi konserler vermeyi planliyor bu arada...

lezzetli yemekleri ve tatlilari ile yuksel uzel`in samimi kisiligi ve misafirperverligi birlesince oldukca keyifli bir ziyaret oldu...

ve tum gun yaptigimiz havuz basi muhabbetinden sonra, ben cok onemli bir seyi farkettim....afrika gunesinin ne menem bir sey oldugunu...o kadar koruma kremine ragmen hayatimda belki de hic yanmadigim kadar yandim..ve gordum ki turkiye`de yazin hava sicakligi burdakinden daha fazla olmasina ragmen, turkiye`de ki gunes isinlari burdaki kadar yakici degil...belki de gunes isinlarinin gelis acisiyla ilgilidir bu konu...

herneyse kisacasi kizarmis tavuga dondum ve hala sizliyor her bir tarafim...

31 Ocak 2008 Perşembe

artik araba kiraladim ben de....ve istanbulda suremedigim arabayi, burda surmeye basladim, surmek zorunda kaldim...

burda fransiz tupluluguyla ic iceyim, is yerimde, evde, disarda hep fransizca konusan insanlarla beraberim..belki de evrenin dili fransizca ogrenmem icin beni zorluyor...

ve ben de dayanamayip fransiz kultur merkezinde fransizcaya basladim..tipki diger dillerde yaptigim gibi, sadece basladim....
ee garip bir duygu tabi guney afrikada fransizca ogrenmek...
istanbul...istanbul...ozledim galiba..
en cok da istiklal caddesinde yurumeyi ozledim..
sokaklarinda yuruyemediginiz bir sehirde bunun ne anlama geldigini anlayabilir misiniz bilemiyorum...
istanbula dondugumde gunlerce yuruyecegim, bir semtten otekine, digerine, digerine...
otobuslere binecegim,inip bir daha binecegim...
sokaklardaki merdivenlerde oturacagim saatlerce....sokaklari ozledim...

28 Ocak 2008 Pazartesi

baskent pretoria`dan kareler


resmi baskent pretoria, ticari ve kulturel baskent jahannesburg`a yaklasik bir saat uzaklikta..

ve gordugum kadari ile burasi johannesburg`a nazaran daha kucuk ve guvenli bir sehir...en azindan meydanlarinda yuruyup fotograf cekebiliyorsunuz....:))

14 Ocak 2008 Pazartesi

4 gun araliksiz yagan yagmurdan sonra gunes nihayet yuzunu gostermeye basladi
ve ben bir haftasonunu daha devirdim bu kara kitada..

yeni insanlarla tanistim, yeni birkac mekan daha tanidim,yeni birkac kelime daha ogrendim.
cok yavas aksada burda yasam, yeni birseyler katabiliyor olmak guzel..

gecen anlari gorsellestirmek isterdim ama burda fotograf cekmek oldukca zor...
sokakalara cikip dilediginiz gibi fotograf cekmek bir cesaret isi neredeyse, hele bir de buyuk bir kameraniz varsa neredeyse imkansiz ama yakin zamanda bir yolunu bulup fotograf gezisine cikmayi planliyorum..

veee en keyifli habere gelirsek, beni ev mahkumiyetinden kurtaracak bir arabam olacak artik...yarin sabah aylik bir araba kiralayacagim, en ucuzundan..;))

8 Ocak 2008 Salı

isimin ucuncu gunundeyim....
ve dunyanin hangi ucuna giderseniz is istir, degismiyor malesef...


iki sokak otede oturan ikisi belcikali, biri guney afrikali uc tane is arkadasim var, onlarla gelip gidiyorum isyerine .
dun is cikisi guney afrikali arkadasla birlikte otobus ve beyazlarin binmedigi dolmusla_burda taksi diyorlar_donmek zorunda kaldik ve iki kazanin esiginden donduk, istanbulda bile bu kadar deli soforler gormemistim.isin ilginc tarafi binenler aliskin bu duruma, kimse tepki gostermiyor..


ama yine de eglenceliydi..sanirim toplu tasima araclari bir aliskanlik bizde ya da bende...kalabalik yolculuklar daha bir oyalayici, daha bir keyifli geliyor...

yanimdaki arkadasim siyahti ve ben dolmustaki tek beyazdim, bu farkliliktan rahatsiz oldum, sanki bir kusur isliyormusum gibi..
kendimi onlardan biriymisim gibi hissettirmeye calisirken vucut rengim tum yalanimi ortaya cikariyormus gibi hissettim...

sanirim buraya alsimak biraz sancili bir surec olacak.istanbulda akan o hizli hayattan sonra burada sanki hic yasamiyormusum, sanki hayatim bir noktada donmus gibi hissediyorum, garip...

oysa biraz da istedigim buydu, biraz sakinlesmek, durup dusunmek sadece....

7 Ocak 2008 Pazartesi

garip bir yer burasi...

doganin icine agir aksak isleyen bir medeniyet kurulmus gibi...
henuz anlayabilmis degilim bu sehri..

yemyesil sokaklar, duzenli yollar, sehir merkezinin etrafinda yer alan bahceli ve havuzlu mustakil konutlar, ucuz arabalar...cazip gorunen bir yasam var burda...

ote yandan bu muhtesem konutlari cevreleyen uzerinde elektrikli tellerin oldugu duvarlar,
7 gun 24 saat ozel guvenlik firmalarinca takip edilen guvenlik sistemleri,
sehir merkesinde yer alan, istanbuldakilerden daha fazla ve daha buyuk gokdelenler,
yok denilecek kadar az ve sadece siyahlarin kullandigi toplu tasima araclari,
ve sokaklarda yurumekten korkan beyazlar...

bir cirpida bunlar geliyor akla bu sehire dair...

ve ben bu yesillikler icindeki bu sirin evlerden birinde kaliyorum simdi.
geldigim gunden beri yaptigim tek yuruyus kaldigim evin bir sokak otesi oldu, onu da tek basima degil, ev arkadasimla yaptim..
aslinda gunduz saatlerinde yanima canta almadan, anahtar ve cep telefonumu cebimde tasiyarak tek basima da cikabilecegimi soylediler, ama birkac sokak otesine sadece...oldukca cazip degil mi?

su ana kadar arabayla dolastik hep, guzel birkac bar ve restorana gittik..
fakat istanbul ile kiyaslanamayacak kadar durgun geldi burdaki eglence hayati..
sanat etkinlikleri de fazla yogun degil galiba burda...
henuz bienallere ev sahipligi yapilmamis ve sergilere de sik sik rastlamak mumkun degilmis..
fakat gozlemledigim kadariyla burasi avrupali santcilara oldukca verimli calisma alanlari sunuyor..bahcelerinin bir kismini heykel, seramik ve resim gibi calismalar icin duzenleyebiliyorlar...

bugun isyerimde ilk gunumu geciriyorum, kisa bir tanisma fasli oldu...ve hangi projeye dahil olacagim netlesinceye kadar kafama gore takilabilecekmisim..

4 Ocak 2008 Cuma

ve artik joburgdayim...

9.5 saat suren ucak yolculugunda tuluyhan ugurlu`nun tasavvuf muzigi ilac gibi geldi.
dun sabah bu kara kitaya vardigimda mavi gokyuzu ve gunes karsiladi beni,icim kipir kipir oldu,,,

ta ki pasaport kontrolunden gecene kadar...

belkide hayatimin su ana kadar en buyuk hatasini yaptim ve gelis nedenimin calismak oldugunu soyledim..

calisma iznin var mi diye sordular hakli olarak...

niyetmis aslolan onu ogrendim...her ne kadar isimin daha kesin olmadigini turist olarak geldigimi belki bir ay sonra donmek istiyor olabilecegimi anlatsam da ikinci
bomba soru ile karsilastim...

donus biletim var miydi????

tabiki o da yoktu...yok ole elini kolunu sallaya sallaya gelmek deyip aldilar beni ofislerine..

aslinda oyunun kurallari ne kadar da basitti.

uzun bi beklemeden sonra lutfedip yanlarina cagirdilar beni bu sartlar altinda ulkeye giremeyecegimi ve hemen ulkeyi terketmem gerektigini soylediler...

o arada beni beklemekte olan sevgili veronique olayi halletmek icin aradi bu yetkilileri...

ve birden bi adam geldi ve sinirli bir sekilde turkce konusarak nasil boyle bir hata yaptigimi, bir ulkeye calisma izni olmadan calisma amacli gitmenin suc oldugunu, beni bir gunlugune nezarethaneye atabileceklerini ve sonra postalayabileceklerini soyledi...bi de ustune ustluk kara listeye alinacakmisim, thy ile bir daha ucamayip' bu ulkeye de adimimi bir daha atamayacakmisim...

evet kendimi dunyadaki tum savaslarin,bombalama eylemlerinin, kuresel isinmanin ne biliim ne kadar felaket varsa sorumlusuymusum gibi hissettim....
oysa sadece bir bir toprak parcasina adim atmak istiyordum..

adamin yuzune bakakalmistim ole.

sen de kimsin diye sordum....

adam turk hava yollarinin yolcu temsilcisiymis aslinda yaptigim hatanin thy icin yuklu bir para cezasina neden olmasindan dolayi bu kadar telasliymis...

neyse efendim adam espirileriyle ofis calisanlarini bir nevi tavladi..bana bir ay sonrasina donus bileti alarak olayi cozmus olduk boylece...

ilginc zamanlar gecirecegimi dusunerek bu ulkenin sinirlarina ilk adimimi atabildim sonunda..